Zeynep, sıradan bir hayata sahip bir genç kadındı. Ancak, yaşadığı korkunç bir olay, onun ve birçok kadının hayatını sonsuza dek değiştirdi. Tehdit, dayak ve bıçaklı saldırılar; bu, onun yalnızca bir gününde ortaya çıkan tehlikelerin birkaçından ibaretti. Zeynep'in yaşadığı şiddet dolu deneyim, sadece bir bireyin trajedisi değil, aynı zamanda toplumumuzdaki derin yaraların ve kadın cinayetlerinin bir yansımasıdır. Zeynep kendisini ifade ederken, "Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?" derken, aslında herkesin gözü önünde işlenmiş bir cinayet ve bunun acı sonuçlarını sorguluyordu.
Dünya genelinde kadın cinayetleri oranı her geçen gün artmakta ve bu durum, kadınların kaybettiği hayatların yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir. Zeynep, bu sorunun bir parçasıydı ve yaşadığı şiddet dolu ilişkiler, sadece onun değil, birçok kadının hikayesini gözler önüne seriyordu. Her yıl binlerce kadın, yakınları tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmakta ve bu durum birçok yaşamı sona erdirmektedir. Zeynep'in hikayesi, sadece bir kadının sesinin yükselişi değildir; aynı zamanda birçok kadın için bir sembol haline gelmiştir.
Ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ve şiddet vakaları, devletin gerekli önlemleri almaması ve toplumsal algının yeterince duyarsız olması sonucunda artış göstermektedir. Zeynep'in isyanı, kadınların maruz kaldığı şiddeti görünür kılması ve bu duruma karşı toplumun tepkisini artırmayı hedeflemesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Hemen her gün gazete manşetlerinde yer alan kadın cinayetleri, 'önceden önlenebilir' birer vaka olmasına rağmen, çoğunlukla göz ardı edilmektedir.
Zeynep’in isyanı, yalnızca kendi hikayesinin bir ifadesi değil, aynı zamanda birçok kadının yaşadığı acıların ve suskunlukların da bir yansımasıdır. “Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?” sorusu, kadınların hayatlarının ne kadar değersizleştirildiğini, toplumda bir kadının sesi olmanın ne kadar zor olduğunu vurgulamaktadır. Zeynep’in yaşadıkları, bir alarm zili niteliğinde olup, toplumu harekete geçirmeyi amaçlıyor. Bu tür olaylar, kadına yönelik şiddeti sorgulamak ve bu konuda gerekli adımların atılması adına güçlü bir temel oluşturmaktadır.
Toplum olarak, Zeynep’in yaşadığı gibi olaylara kayıtsız kalmak ya da bu durumu normalleştirmek yanlış bir tutumdur. Kadınların yaşadığı şiddet karşısında ses çıkarmak, itiraz etmek ve bu konuda mücadele vermek, herkesin sorumluluğudur. Zeynep gibi kadınların seslerinin duyulması için, toplumun her kesiminde geniş bir farkındalık yaratılması gerekmektedir. Eğitim, iletişim ve toplumsal hassasiyet, bu konuda elzem olan unsurlardır. Zeynep’in isyanı, normalizing kadına yönelik şiddeti kınamak için bir çağrı niteliğindedir ve bu çağrıya kulak vermek, sadece kadına değil, tüm insana yapılmış bir haksızlığa karşı durmak anlamına gelir.
Özellikle sosyal medya, Zeynep’in sesinin duyulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Kadın cinayetleri ve şiddet konularında farkındalık yaratmak adına atılan hashtagler, protesto eylemleri ve kadın dayanışma grupları, Zeynep gibi birçok kadının hayat hikayesinin görünür olmasını sağlıyor. Zeynep’in yaşadığı olaylar, toplumda bir farkındalık yaratmayı, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda toplumsal bir değişim ve dönüşüm sürecini başlatmayı hedefliyor. Herkesin eşit bir şekilde yaşama hakkına sahip olduğu, cinsiyete dayalı şiddetin asla kabul edilemeyeceği bir dünya yaratmak için bu mücadele devam etmelidir.
Netice itibarıyla, Zeynep’in isyanı, bir kadın hikayesinin çok ötesinde bir anlama sahiptir. Her geçen gün yaşanan kadın cinayetleri ve şiddet olayları karşısında toplumun duyarlılığını artırmak, bu konuda aktif bir rol oynamak yerine kayıtsız kalmak, bu trajedileri derinleştirmekte ve kadınların sesini daha da kısarken, Zeynep gibi kadınların yüreklerindeki isyanı daha da büyütmektedir. Artık dur demenin zamanı geldi; Zeynep’in adını duyuralım, onun sesine kulak verelim ve bu toplumda er geç hak ettiği değişimin gerçekleşmesi adına adımlar atalım.